Dünyanın en azametli, en zarif, en güçlü ve en güzel hayvanlarındandır atlar. Her hareketi hatta hareketsizliği estetiğin ayrı ayrı tanımı olabilecek canlıdır. Yıllar yılı üstündekilerle birlikte savaşlara girmiş ölmüş, boyuna koşturulmuş, sakatlanınca vurulmaya razı olmuş.. Zeki,bakışları ve hareketleriyle her istediğini anlatabilen,yeri geldiğinde küsen,inanılmaz derecede duygusal ve asil…Soylu güzelligi , vefakarligi , metaneti , cesareti , akli, gücü ile binlerce yıldır insanoğlunun yoldaşı...
Ve bugün Steven Speilberg’in Oscar adaylarından War Horse filmini izledim. Bir zamanlar çok yakın olan ama kaderlerinin ayrı düştüğü bir atla çocuğun yolculuğunu anlatan etkileyici bir hikaye War Horse.
Albert adında genç bir çocukla sevgili çiftlik atı Joey'nin 1. Dünya Savaşı'nın başlangıcında geçen sürükleyici hikayesini anlatıyor. Joey, Albert'in babası tarafından bir İngiliz süvarisine satılır ve Büyük Savaş'ın arka planında sıra dışı bir yolculuğa çıktığı cephe hattına gönderilir. Joey, yolculuğunun her adımında karşısına çıkan engellere rağmen karşılaştığı bütün hayatları etkiler ve değiştirir. Arkadaşını unutamayan Albert, arkadaşını bulup eve getirmek amacıyla Fransa'daki savaş meydanına gitmek üzere evden ayrılır.
Atın savaş boyunca yaptığı sıra dışı yolculuğu anlatan film duygusal sona yaklaşırken atın karşılaştığı herkesin- İngiliz süvarilerin, Alman askerlerinin, bir Fransız çiftçi ve onun torunun - hayatlarını nasıl değiştirip onlara ilham verdiğini konu ediyor.