1 Ekim 2010 Cuma

Unutmak , unutulmak...




Unutmak zihnin sepya rengi midir ?Zaman içinde sararıp solan anılara ne olur ? Unutmak ,bazen “vedalaşma”, geçmişin duygu yüklerinden kurtuluşu, bazen de müzmin bir acı…

*************

"Beni hatırlayınız” diye yazmıştı Mustafa Kemal Atatürk Büyük Söylevinin en altına,
sanki o büyük vizyonuyla yıllar sonrasını görür gibi, ama sonra vazgeçmiş ve çok
daha özgeci bir biçimde “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek bitirmişti. Ölüme karşı
umutsuzca bir direniştir aslında unutulmama çabası. Ve yeryüzünde sizi tanıyan son
insanın ömrüyle sona erer hatırlanmanız da...
Ya birini unutmamak ya da unutturmamak çabası... Örneğin ülkemizde “Sil Baştan”
adıyla oynayan film “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” tam da unutabilmek için
kurtulmak istenlenlerin zihinden ayıklanması üzerine kuruludur. Oysa filmde bunun
yapılamadığına tanık oluruz. Filmin başkahramanı kendisini belleğinden sildiren
sevgilisini unutmak girişimiyle yola çıkarsa da, tam olarak Ekrem Güyer’in eşi
Müzehher Hanım’a duyduğu aşkı ölümsüzleştirdiği nihavend şarkıda olduğu gibi bir
şey gerçekleşir.

Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben
Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem
Bir sisli hazan kesilir, ruhum eğer görmesem
Neşemde sen, hüznümde sen, bilmem ki nasıl söylesem.

Ekrem Bey kendisinin hatırlanma umudunu bir kenara bırakıp, eşinin
unutulmamasına odaklamıştır tüm duygusal varlığını. Bu şiirin ve beraberliklerinin
üzerinden sadece 10 yıl sonra maalesef Ekrem Bey mide kanamasından vefat eder.
Bu kez, 44 yıl daha eşinin anılarıyla yaşamını sürdürmeye yükümlü kılınan Müzehher
Hanım karşılık verir sevgilisine; hissettiklerini söze döker ve biz onu karcığar
makamında bir Şekip Ayhan Özışık bestesiyle duyarız:

Unutmadım seni ben, her zaman kalbimdesin
Aylar, yıllar geçti, söyle sen nerdesin
Anlaşıldı sen geri dönülmeyen yerdesin, sen geri dönmeyeceksin
Unutmadım, unutamadım seni ben, her zaman kalbimdesin.


Babaannemin henüz sağ olduğu o yıllarda onun resimleri arasında dedemin 1927
veya 1928 de babanneme gönderdiği bir resminin arkasında bir önceki yazıda
anlattığım notları bulmuş ve çok etkilenmiştim. Dedem bu satırları babaanneme
hitaben yazdığında, bir yıllık bir nişanlılık döneminin ardından henüz evlenmişlerdi.
Ahmet Esat Bey babasını çok genç yaşta kaybetmiş ve amcası tarafından
üniversitede okumak için İstanbul Robert Koleje gönderilmiş; iki yıl kadar orada
kalmış, ama okulunu tamamlayamadan geriye dönmüştü. Babaannemle
tanışmalarının gerçek öyküsünü, bu mektubun İstanbul'a gidişinden ne kadar sonra
ve nereden yazıldığını, mektupla ilgili duygularını babaannemden ne yazık ki
öğrenemedim. Bunları konuşabilecek durumda olduğu dönemlerde birkaç şey
anlattığını, bir kez de resme bakıp iç çekmiş olduğunu anımsıyorum yalnızca. Bir tek
kelime etmemişti yazılanlarla ilgili olarak.
“Beni tanımadığı hiç olmadı neyse ki; ama, en büyük korkum, bir gün bana bakıp,
beni de yabancı biri zannederek konuşacak olması” diye yazmıştım. Onun tarafından
tanınmamak çok zor gelecekti bana; ama maalesef ilerleyen yıllar ve hastalığı ben de
dahil, çevresindeki herkesi unutmasına neden oldu. Şimdi de o zamanki gibi bir türlü
tıbbi adını söyleme gücünü kendimde bulamadığım hastalığı beynini, tıpkı ellerini
buruşturan yaşlılığı gibi, buruşturdu. Benim yazdığım o yazıyı göremedi ve yaklaşık
ondan iki yıl sonra babaannemi kaybettik. Doğrusu, ben babaannemi daha sağken
kaybettiğimi hissetmiştim. Beni tanımadığı ve iletişim kuramadığımız dönemde sanki
yok oluvermişti gözlerimin önünde. Onu kaybettikten neredeyse altı ay sonra bir gece
onu rüyamda sağ ve bizlerle şakalaşırken gördüğümdeyse sanki geri gelmişti; ya da
benim yasım tamamlanmıştı. Hepimizi unutsa da, ona bu dünyada misafirmiş gibi
davranmayı reddettiğimiz ölçüde, yaşadığı onca acıya karşın, hala kendisine yazılan
o aşk mektubunun muhatabı olmanın vakur bilinci içinde, sabırla ve gayretle
aramızda kalarak başı dik, dimdik ayakta
durmasını sürdürdü.
Sonraları dedemin arkasına yazdığı resimden yola çıkarak,babaannemden ve dedemden kalan eski fotoğraflara baktığımda hep aynı şekilde , bütün resimlerin "unutulmamak dileğiyle" imzalandığını gördüm.Fotoğraflara baktıkça zihnimde şu sözler nihavend makamında yineleniyor :"Unutturamaz seni hiç kimse,unutulsam da ben"

(Timuçin Oral’ın “Unutturamaz seni hiçbirşey,unutulsam da ben” yazısından )"




18 yorum:

Çınar dedi ki...

Hatırlamak geride kalan için bazen çok acı da olsa, hatırlanmak ister insan, onu tanıyan en son kişi de göçüp gidene kadar bu alemden...

Sevgiler

GÜVEN SERİN dedi ki...

Hisler ile yüklenmiş insanın önemli korkularından birisi de "unutulmak"

Hiçbir hayvan yaşlılığını unutulma korkusu ile geçirmez, insan denen canlıdan başka. Bu nedenle,insanı oluşturan harika his depolarının dengeleyici besinlerle doldurulması gerekir diye düşünür ben!

O zaman, geri dönüp bakarken, harika bir yolculuğa çıkan yorgun ama mutlu bir beden gibi el sallamanın buruk mutluluğunu soylu bir insan gibi yaşarız diye düşünürüm...

Hamiyet Akan dedi ki...

Unutulmamak güzel şey ve unutulmak tarifi imkansız bir işkence.

Sevgili Dalgaları Aşmak, dilerim ömrün boyunca hep hatırlanan ol ve hiç unutulma.
Sevgiler.

modafobik dedi ki...

Unutumak, unutulmak.
Hayatta bazen yapılabilecek en iyi şey unutmaktır. Toprak örtmektir her şeyin üstüne, benliğine. Unutulmak da bazen ikinci seçenektir. Hayatın oyunları işte..
Güzel yazıymış cidden :)

Zeugma dedi ki...

Sararıp solan anılar solmaya devam ederek ilerler. Bizler de yavaş yavaş solarak eşlik ederiz onlara.
Timuçin Oral'ın yazısında babaannesiyle ilgili kısımlar benim anneanneminkilerle olanla ne kadar çok örtüşüyor. Öyle duygulandım ki. Nişanlılık dönemleri,mektuplar,fotoğraflar, anıları :(((

Sevgilerimle....

Newbahar dedi ki...

Duygulu...

Çok sevdiğim parçalardandır umutturamaz seni hiç bir şey...

Ölümsüz aşkın güfte ve beste olarak geri dönüşü. İşte şimdi bizde unutmuyoruz bu büyük aşkı.

Yaşarken, nefes alırken hatırlamamak! sanırım en acısı bu olsa gerek.
Alzheimer hastaları gibi. Unutulduğunu gördükçe her saat ölmek!

Unknown dedi ki...

Unutmak ve unutulmak hayatın içindeki değer yargıları ve bireysel egoların tatminidir.Bütün bu değerler sadece yaşayan içindir.
öldükten sonra unutulmak endişesi sadece yaşarken vardır,ölülerin hiç bir endişesi yoktur,çünkü ölüler bir hiçtir.Yaşarken duyduğumuz bu endişe bizi unutulmamak adına bir şeyler yapmaya zorlar,bunun adına da idealizm derler ve insan olmanın temel değerlerinden biridir bu.
Sevgili dalgaları aşmak senin bu güzel resimlerinden sonra unutulacağını hiç sanmıyorum bu yüzden için rahat olsun, bunu söylememin tek sebebi de yaşiyor olman çünkü buna yaşarken ihtiyacın var.

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

unutmak kötü değildir
unutulmak,kötüden kötüdür
kötüleri birbirinden ayıran
insan ölür, zaman geçer
geçmişin tuzağında
ikiside unutulur
taş plakların hazzı unutulduğu gibi..

İyi hafta sonları...

minimalist dedi ki...

güzel bir paylaşımdı...teşekkürler.

sadeceselin dedi ki...

unutulması gereken olaylarda ise kandırırız kendimizi, unuttuğumuzu haykırırız, hatırlamıyor numaraları yaparız. oysa her şeyde, her yerde akıldadır. artık çıkar mısın aklımdan. (mesela) paylaşım için çok teşekkürler

ezgilimelodi dedi ki...

Unutulmak değil de unutmayı yazdım azönce sayfamda...
Bir an geleceği düşündüm...Unutulabilmeyi...
Hüzün kıymığı battı içime...

gülsen VAROL dedi ki...

unutmak, "hatırlanmak" şartını kabul eden bir bohçadır beyinde..
Eğer bilerek itina ile yerleştirmişse kişi o "unut" mührü vurulanları o bohçaya, bilir ki hepsi hatırlanmak şartı ile unutulmuş zannedilecek..
Zamanda bir yolculuk yaptırdın sevgili dalgaları aşmak..
teşekkürler..

lityummm dedi ki...

unutulmak kötü ,ama bazı şeyleri inan ki dalgaları aşmak unutmak iyi bir şey ..unutan gerçekten iyileşiyor yoksa nasıl yaşarız..

bilge dedi ki...

unutmak..güzel bir paylaşımdı sevgil can dostum ..hani bir arkadaşımız bana çok kızmıştı hiç bir şeyi de unutmuyorsun diye..unutmamak hatırlamak yaşamın bir parçası ..sevgilerimle..

Sabahattin Gencal dedi ki...

DUYURU
Bloglardan Seçmeler 24 Kasın 2010 günü ÖĞRETMENLER GÜNÜ özel sayısı olarak yayınlanacaktır.

Katkı sağlamak isteyenler, öğretmenlerimizle ilgili her türlü yazı ya da başka çalışmalarını
29 Ekim 2010 gününe kadar Bloglardan Seçmeler'e gönderebilirler.

İlgi göstereceğinizi umuyorum.

Sevgi ve saygılarımla

Sabahattin Gencal

Esin Bozdemir dedi ki...

Çok duygu yüklü bir yazıydı...
Bir an bende albümler arasında büyük bir özlemle andığım aile büyüklerimin, babaannemin ve dedemin siyah beyaz fotoğraflarını gözümün önüne getirdim...hele ki unutulmayacaklar arasında yer alan böylesine klasikleşmiş bir şarkıyı unutmak ne mümkün!.. babamın ud çalışına annemin bu şarkıyı söyleyerek eşlik edişleri de gelince...tam bir nostalji oldu diyebilirim...

Bu güzel paylaşım için teşekkürler ve sevgilerimle...

atesinsesi dedi ki...

unutulmamak üzerine....


ezberi kolay sözcüklerdir unutmanın eş anlamı
önce aşklar unutturulur sonra haklar
sonra isimler
sonra anılar
sonra tarih

oysa unutulmaz hiç bir şey
ateşin külde saklanır
aşk yürekte...

artık beklemektir zamanın eş anlamı
ve derler ki; gün ola devran döne...

t.k

deeptone dedi ki...

blogunuzdaki, şimdiye dek okuduğum en iyi yazıydı. siz yazdınız diye, okudum. alıntıymış. olsun.

unutmamak lazımdır.
ancak, bence, tüm anıları silmek, iyidir, arada sırada, temizlemek, herşeyi, toptan. boşaltmak zihni. yaşama yer açmak.

ama unutmamak da lazımdır.
:)

anılar, insanı, çok ileri götürmez.
an'da yaşamayı engeller. anılara edebi tatla bakmak iyi ama.

yine de, ilerlemek için bikaç adım geri gitmeli (brecht)