Bu resimleri daha önce tek tek koymuştum ama sabah ilk katıldığım karma serginin fotoğraflarına baktım, tekrar paylaşmak istedim. Ocak 2008 tarihinde , altı resimle ilk karma sergime katılmıştım.Bu yaz da, Hacı Bektaş Şenlikleri 'ndeki karma sergiye, hocam sevgili Işık Çuhacıoğlu sayesinde, son üç resmimle katıldım.(Laf aramızda, bulgar , makedon ressamlar da vardı :) )Ama maalesef kendim gidemedim Hacı Bektaş'taki sergi açılışına.Kesin karar verdim, büyüyünce ressam olacağım :)) Artık şu yaz rehavetini üstümden atıp, bu hafta tekrar fırçaları alıyorum elime.Kışta gelmek bilmiyor ki...
Hiçbir neden yokken, sesinin yettiği kadar bağırdın mı hiç? Avaz avaz bağırmak,insanın kendi kendine uygulayabileceği en etkili terapi yöntemi belki de...Belki can sıkıntısından doğan bir eylem ama sanırım insanı rahatlatan bir eylem.Bana öyle geliyor ki, sesimin yettiği kadar, avaz avaz bağırabilsem gökyüzüne doğru,içimdeki kızgınlığı, kırgınlığı, istekleri atmosfere bırakacakmışım, hafifleyecekmişim ...Hani, ara sıra, çok kişide olur ya, "çıkıp dağın tepesine, avaz avaz bağırıcam" diye...Büyük kentlerde yaşamanın eksisi işte :)İlla bir tepeyemi çıkıp bağıralım avaz avaz ?
Bakın, İtalo calvino nasıl yazmış...
kaldirimdan indim, birkac adim gerisin geriye yurudum, ve caddenin ortasindan ellerimi borazan yapip apartmanin
tepesine bagirdim: "teresa!"
ayisiginda golgem ayaklarimin altinda kipirdandi.
birisi geliyordu. yeniden bagirdim: "teresa!" adam yanima geldi: "daha yuksek sesle bagirmazsan seni duymayacak.
birlikte deneyelim. uce kadar say, ve beraber bagiriyoruz." "bir, iki, uc" dedi ve beraber bagirdik: "tereeeesaaaa!"
sinemadan veya kahveden cikmis olmalilar, ufak bir arkadas grubu geliyordu, bizi gorduler. "biz de yardim edelim"
dediler. caddenin ortasinda bize katildilar, ilk adam "bir iki uc" dedi, ve her beraber bagirdik: "te-reee-saaa!"
baska birisi daha gelip katildi; on bes dakika icinde neredeyse yirmi kisi olmustuk. arada yeni katilanlar da oluyordu.
uyumlu, ayni anda bagirmak icin organize olmak kolay olmuyordu. hep ya birisi once basliyordu, ya da digerlerinden
gec bitiriyordu, ama sonunda iyi bir hale getirdik bagirmamizi. ilk "te" kalin sesle ve uzun soylenecek, "re", ince ve
uzun, "sa", kalin ve kisa, boyle anlastik. harika bir ses cikiyordu. sadece arada bir, birisinin sesi gidince ufak bir
gurultu, o kadar.
tam dogru bir sekilde yapmaya baslamistik ki, sesi, yuzu benli biri cagrisimi yapan birisi sordu: "iyi de, evde olduguna
emin misin?"
"hayir", dedim.
"iste, bu kotu" dedi baska biri. "anahtarini unuttun, di mi?"
"isin asli", dedim, "anahtarim var."
"e, peki", dediler, "neden yukari cikmiyorsun?"
"haa, ama ben burada oturmuyorum", dedim. "sehrin obur tarafindayim"
"peki oyleyse", dedi benli adam, "merakimi bagisla ama burada kim oturuyor?"
"hic bilemiyorum" dedim.
biraz kafalari karisti.
"peki, rica etsem aciklayabilir misin" dedi, catlak sesli biri. "neden burada durmus teresa diye bagiriyorsun?"
"valla, bana kalirsa" dedim, "baska bir isim de bagirabiliriz, veya baska bir yere gidip orada da bagirabiliriz.
farketmez benim icin."
biraz bozuldular.
"bize bir oyun oynamiyordun umarim" dedi, benli adam supheyle.
"efendim?" dedim, kizginca, beni desteklemeleri icin digerlerine dondum. digerleri ses cikarmadilar, ne olup bittigini
anlamadan bakiyorlardi.
bir tedirginlik oldu.
"hadi", dedi biri iyi niyetle, "son bir kez bagirip eve gidelim"
bir kere daha bagirdik: "bir, iki, uc. teresa!", ama bu sefer cok guzel olmadi.
sonra, herkes evine, baska baska yonlere dogru yola koyuldu.
obur caddeye sapmistim ki, birisinin hala bagirmakta oldugunu isitir gibi oldum: "tee-reee-sa!"
birisi kalmis, bagirmaya devam ediyor olmaliydi. inatci birisi...