21 Ekim 2010 Perşembe

Yaşamaya Değer...



Uzun zamandır izlediğim en iyi, en dokunaklı, en insancıl film "Yaşamaya Değer".Muriel Barbery’nin(maalesef hiç tanımadığım bir yazar) çok satan romanı “L’Elégance du Hérrison”dan uyarlanmış.Az sözle çok şey anlatan, içine sürüklendiğimiz manevi yoksulluğun zaaflarını ortaya çıkaran bir film.Paris’te dış dünyadan uzak bir çevrede yaşayan 11 yaşında, oldukça zeki bir kız olan Paloma, 12. yaş gününde intihar etmeye verir. Ölümle randevusunun yaklaşmasına yakın, yalnız apartman görevlisi Renée ve gizemli Kakuro ile tanışır.

İnsanı yaşam-düşünmek-ölüm üzerine derin bir düşünmeye sevk eden harika bir film.Filmde gerek küçük kız,kapıcı kadın ve japon komşu gibi ana karakterler olsun,gerekse de küçük kızın ailesinin her bir bireyi olsun her bir karakterin cidden bir şeyler ifade ettiğini görülüyor.

Film bir çocuğun, –bu çocuk bir kızdır ve on bir yaşındadır– hayat ve ölüm konuşmalarıyla, düşünceleri ve imgeleriyle başlıyor, sürüyor, gelişiyor ve bitiyor! baştan sona filmde bir sorgulama var.

Paris’in burjuva bir semtinde, zenginlerin yaşadığı bir apartmanda kapıcı olarak çalışan 54 yaşındaki Renee dışarıdan bakıldığında tipik bir kapıcı. Kilolu, bakımsız, fazla konuşmayan, sadece işini yapan ve iş saati bittiğinde de yalnız yaşadığı kapıcı dairesine çekilen orta yaşlı bir kadın. Apartmanın burjuva sakinleri içinse sadece bir hiç. Fakat o minik kapıcı dairesinin ardındaki Renee ile gün boyu merdiven temizleyen Renee ile aynı kişi değil. Zira aslında edebiyat, sanat ve felsefe tutkunu olan bu kadın mesai bitiminden sonra bir kapıcıdan beklenmeyecek zenginlikteki kütüphanesinde kitapların dünyasına dalıyor. Bir de Leo Tolstoy’a atfen “leo” adını verdiği bir kedisi var. Belki de Renee’nin gerçek kişiliği hakkında dış dünyaya verdiği tek ipucu da bu isim.
Diğer bir kişi de aynı apartmanda yaşayan 11 yaşındaki Paloma. Yaşıtlarına kıyasla oldukça zeki olan bu kız, şimdiden hayatın kısırlığını fark etmiş ve kaderin dışına çıkmanın yollarını arıyor. Hayatı katlanılabilir kılmak için bulduğu çözüm ise dünyaya kameranın gözünden bakmak, tabii ölmeye karar verdiği gün gelene kadar.
Günün birinde apartmana bir japon taşınıyor. Bay Kakuro. Kakuro hem Renee’nin, hem de Paloma’nı hayatında yeni bir pencere açıyor.

Filmin adı "Kirpi" olmasına karşın ,biz de "yaşamaya değer" olmuş.Kitabın ismi de "Kirpinin Zerafeti". İnsanı anlatan, insanlığı hatırlatan bir film. İzlerken yanımızda not defteri bulundurmamız gereken bir film.Paloma Renee'yi Kakuro'ya şöyle tarif eder:
"bayan micheli bir kirpiye benzetiyorum.dıştan bakınca dikenli,bir kale gibi korunaklı ama bana öyle geliyor ki içini görebilsek,aslında hiç de uyuşuk olmayan,nevi şahsına münhasır,sadece göze batmaktan sakınan,son derece zarif o yaratıklar gibi sanki."






Ya�amaya De�er Film Fragmanı - Hedgehog trailer
Yükleyen blogabi. - TV dizilerini ve programlarını online izleyin.

19 Ekim 2010 Salı

Son bakıştaki o gözler...

17 Yıllık Bir Ömrün Belgeseli: "Oğlunuz Erdal"

Erdal Eren belgeselinin ilk gösterimi 18 Ekim Pazartesi günü(dün) saat 21.00'de Beyoğlu Sineması'nda yapıldı.Umarım sinema salonlarında izleme imkanı buluruz.

Yönetmenliğini Tunç Erenkuş'un yaptığı, yapımcılığını Sosyal Araştırmalar Vakfı'nın (SAV) üstlendiği, belgeselin röportajları ise Tevfik Baş'a ait.

Ve belgeselin müziği...



16 Ekim 2010 Cumartesi

Yağmur...




Dışarda müthiş bir yağmur...Aklımda yağmurla ilgili bir sürü şey var.öyle süslü püslü kelimelere, uzun uzun anlatmaya gerek yok.Yağmuru seviyorum.

"yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur
ıslanırım ıslanırım anlamam
sanki nedir bir yağmurun güzel olması
sahi bir yağmurun güzel olması
yağarken kendine severek bakmasından."

[edip cansever'in "eski bir takvim için şiirler"inden]