Sevgili JİVAGO, bloğumu The Trendy Blog ödülü ile ödüllendirmiş.Kendisine çok teşekkür ediyorum.Bu ödülün yaratıcısı The Trendy Treehouse adlı blog sahibiymiş.JİVAGO’nun önerisine uyup , bu bloguda inceledim.Ama , google translate’in gözü kör olsun.Abuk sabuk çeviri yapıyor.
Trendy Blog Ödülü'nün yerine getirilmesi gereken kuralları da şunlarmış :
- Bloğunuzda ödülle ilgili post hazırlamak. (Size ödülü veren kişiye teşekkür etmek.) - Postunuzda, bu ödüle uygun bulduğunuz 10 blog arkadaşınızı belirtmek. - Postunuz'da, ödülün logosunu yayınlamak, (Trendy Treehouse URL linki vererek.) - Ödülü verdiğiniz 10 blogcuya, aynı kurallarda kendi seçecekleri 10 blogcuya haber vermelerini sağlayacaksınız.
Şu günlerde Khaled Huseyni’nin Bin Muhteşem Güneş romanını okuyorum.Afganistan’da Taliban dönemini anlatıyor ve ağırlık Afgan kadınları.Okurken yeterince gerildiğim yetmezmiş gibi üstüne bir de Soraya’yı Taşlamak filmini izledim. İzlenmesi zor bir film. Tamamı ile gerçek olaydan yola çıkılmış. Konu recm (taşlanarak öldürülme).
"olmayın riyakârlık edenlerden bir yanda yüksek sesle Kuran'ı dillendirirken öte yanda ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden"
İran'ın büyük şairi Hafız'a ait olan bu dizelerle başlıyor film.
İran’da, bir gazeteci arabası bozulduğu için izbe bir kasabada mahsur kalır. Burada Zahra adında bir kadına rastlar ve onunla sohbet etmeye başlar. Zehra yeğeni Süreyya’nın hikayesini anlatmaya başlar. Amacı, gencecik bir hayatın sönüp gitmesine neden olan bu olayı tüm dünyanın öğrenmesidir. Süreyya, daha genç bir kadınla beraber olmak için kendisinden kurtulmak isteyen kocası tarafından sadakatsizlikle suçlanmış; kimseyi suçsuz olduğuna inandıramamış ve köy halkı tarafından recm edilmiştir.
Soraya’yı Taşlamak filmi, insanın kanını donduran ve gerçeklerle insanın yüreğini acıtan bir gerçeği gözler önüne seriyor.Gerçek hikaye tüylerimi diken diken etti, Hele Süreyya’nın ve diğer kadınların bunu kabullenişi,taşla öldürülme alanına gidiş ve bekleyiş…İlk taşı babasına attırmaları, sonra kocası ve oğulları… Atılan her taş, beni irkiltti sanki bana geliyordu o taşlar…Tekbir getirerek taş atan o vahşi sürü…Çok sarsıcıydı.İzlenmesi gereken bir film Soraya’yı Taşlamak…
Öte yandan, ülkemizde de üstü kapalı bu infazlar işleniyor bizde de örflere sığınılıyor. Hemen her gün başka isimlerde, başka kentlerde kadınlar öldürülüyor.İnsanın en temel hakkı olan "yaşam hakkı" namus gerekçesiyle yok ediliyor.
"Orman diyor ki: "bir sırrım var benim." yeniden ormanda olmak..biraz ürküntü biraz yabancılaşmayla acemice adımlar atarak ona geri dönüyorum. Çamurda devasa izler bırakarak... kayıp düşmemek için çalılara tutunan çok daha becerikli küçük hayvanları taklide çalışan hantal, gürültücü bir yaratık...Utanç içinde anlıyorum ki çevremi kuşatan gerçeklik denli gerçek değilim. Sonunda yol veriyor dikenli dallar, ağaçlar utangaçlıklarından sıyrılıyor, ılık, nemli bahar ikindisi bir yelpaze gibi açılıyor, Ormanın berrak, yabanıl çağrısına bırakıyorum kendimi, bir ezgiye bırakır gibi. Duyduğum ormanın yürek atışları, ki kimileri sessizlik der. Orman diyor ki : " İşte yüzün! kendi yansımana sadık kal, çünkü o senin yazgındır." Irmak boyunca yürüyorum, ufuktaki karlı dağa doğru.. Ağaçlar doğurmaya hazırlanan kadınlar gibi cesur ve mağrur. Orman, Uzun Uyku'dan uyanmanın mahmurluğu içinde gülümsüyor.Onun gölgeli, ıslak gülümsemesi bana yaşama karşı duyulan susuzluğu hatırlatıyor, hatırlatıyor ve yatıştırıyor. Yürümeyi yeniden öğreniyorum. Öfkeli kalabalıklardan, şehir denen o rastlantıyla bir araya gelmiş kabileden", şehrin şiddetinden, tehlikelerinden, çukurlarından uzakta, kıyasıya vuruşan saf bencilliklerden, gündelik yaşam adıyla sahnelenen, bütün bu kıyımları gizleyen gösterişli kabareden uzakta... yeni doğmuş bir tay ayakta durmayı nasıl öğrenirse, öğle öğreniyorum yürümeyi. Orman diyor ki : "Yeniden dirilmeyi umuyorsan, toprağa gömülmen gerek, yalana değil. Bir ağaç gibi köklerini derinlere sal ki karanlıkta büyüyebilesin." Bir tapınağa girercesine girmeli ormana, ulu , yüce ve aşkın olana kabul edilmenin verdiği güvenle, benliğini terk ederek.. Ormanın patikalarında , dünya yüklendiği anlamdan giderek uzaklaşıyor, ağırlığını yitiriyor. Kendimi bir kabuk gibi geride bırakıyorum. Bir çift kanat ediniyorum, yavaşça yaşamın katına yükseliyorum. İnsanların dünyasından, iliğine dek canlı bir dünyaya adım atıyor, unutulmaya yüz tutmuş sırrı dehşet içinde yakalıyorum: Bende canlıyım, orman gibi, iliğine dek canlı. Orman diyor ki : "Gerçek olmak, yaşamı üstlenmektir." zaman alıyor ormanın dilini çözmek. O bekliyor. Soluk alıyor , veriyor, bekliyor. Bütün çağrıları, çığlıkları yanıtlıyor. İnsanı iliğine dek yakalayan, geçmiş çağların titreşimi. Orman diyor ki : "Hissetmek zor iştir. İnsanlar kendilerine ait olması gerektiğine inandıkları bir şeyin eksikliği olarak yaşarlar onu. Parmak izleri öfkedir-kendi başını sokan bir yılandır öfke- kaba saba elleri sözcüklerle doludur, ağız dolusu yargı yağdırırlar, yanıtları dinleyecek sabırları yoktur. Özgürlük bir sırdır, orman gibi. Orman diyor ki: "Bu gece dolunay çıkacak." İşte o zaman gözlerini kapat. Çünkü dolunayda eğitilmiş çakallar dışarı salınır, zayıfları, sakatları, yaralıları avlamak için, burun delikleri nemli ve açık, dişleri keskin, gözleri kan ve duman dolu.. Yere serilen, tökezleyen, güçten düşen kim varsa onu bir çembere alırlar, gırtlağına pençelerini geçirmek için. Görevleri yırtıcı olmaktır. Bir çembere alıp gözlerinin içine bakarlar. (İşte o zaman gözlerini kapat.) Korkaktırlar aslında, sürüler halinde dolaşmaları bundandır. İnsan kokusu kadar hiçbir şey korkutmaz onları. Orman diyor ki : "Dünya sana öfkelenecek, sen ona benzeyene değin. Dünya seni yaralayacak, sen dünya olana değin. " Tek cesaretim, korkaklığım. Ama artık korkumdan daha büyüğüm. O elimden tuttuğu için. Orman benim sırrım. Karanlığı bekliyorum, orman gibi. Orman diyor ki: "Aşkı küllenmiş bir sözcük sanmıştım." Aşk bir cehennemmiş. Orman diyor ki: "Cehennemden sakınanlar, onu yitirirler." Günü geldiğinde gidecek. Limanda dimdik duracağım, bir zamanlar elimi tuttuğu için dimdik...Sonra kendimi yakacağım, güverteden dumanı izlesin diye.