28 Şubat 2010 Pazar

Ruhunuzu yüzünüze giyebilecek kadar cesur musunuz? ( 3 )




Maske ölmek isteğidir sevgilim
takma yüzlerle yaşamak kendi tarihimizi
büyük kopmalar gerekiyor büyük hayatlar için
Kötülük her çağda din değiştiriyor
unutmanın borçları ödeniyor
ruhun imkanları adına


Dip not: Resim biten son çalışmam.Murathan Mungan'ın dizeleriyle paylaşmak istedim.Sevgili Mungan'ın Maske ve Bis şiirleri bir yerde çıkış noktam bu resimlerde.

25 Şubat 2010 Perşembe

Yılmaz Odabaşı'ndan...






Birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? bu koşuşturmada, bin telaşla! Herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler. Bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! Bütün düşleri yakıyor günler.

Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar...

İşte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. bir de(n) paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. Her düşle bir şarkıyı yakıyorlar... şarkılar yakıyorlar; şarkılar onları yakıyor sonra.

/İnsan,
insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar!/

24 Şubat 2010 Çarşamba

Kömür Karası




"Kömür Karası" postumu 11 Aralık'ta yazmışım.Ne kadar yakın bir zaman...Bu sefer Bursa değil, Balıkesir-Dursunbey'li. Üzgünüm...

"Siyah akar Zonguldak'ın deresi
yüz karası değil, kömür karası
böyle kazanılır ekmek parası."

Orhan Veli bir zamanlar Zonguldak'ta yazmış bu dizeleri.Maden işçilerinin kaderi hiç değişmeyecek.Göçük altında kalan, grizu patlamalarında, daha orta yaşlarına bile gelmeden hayatlarını yitiren insanlar, madenciler...

Sanırım , madenciler için gökyüzü umut demek.hergün madenden çıkarken vuran güneş ışıkları onların birgün daha yaşadığının ve yaşayabileceğinin umudu.Ve girerken madenden içeri, bir daha o maviliği görüp görmeme hesabı.Asıl korkunç olanı, geride bıraktıklarını bir daha görememek, öpememek, selamsız sabahsız çekip gitmek.

Bursa'da,dün,ondokuz maden işçisi son kez sevdiklerini ve güneşi kucakladılar, indiler madene.Şimdi soluksuz kaldıkları tünelleri onlar kazmıştı.Kendi mezarlarını...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Yalnız...






"Yalnız yalın dan gelir" derdi babam. Yalın ın isimliğini bilir kimliğini bilemezdim. "yalın, yalnız" diye düşünürdüm ve sonra "yanlız" yazardım; bunun üstüne dönüp "yalnız yalın dan gelir" derdi babam…

21 Şubat 2010 Pazar

Kaf Dağı'nın Ardında...




Simurg, bir masal kuşudur.
Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş...
Kuşların sultanıdır.
Kaf Dağı’nın ardında yaşar.
Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün...
Yol uzun, yolculuk zorludur.
"Aşk Denizi"nden geçerler önce...
"Ayrılık Vadisi"nden uçarlar...
"Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne saparlar...
Kuşların kimi Aşk Denizi’ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi’nde kopar sürüden...
Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle...
Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı’nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir.
Sultanları Simurg’u bulamazlar orada...
Sonunda sırrı, sözcükler çözer:
Farsça "si", "otuz" demektir.
...murg" ise "kuş"...
"30 kuş", anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir.
Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

Bütün mitler gibi insanı anlatır Simurg...İnsanın özgürlüğe yolculuğunun hikayesidir.... İçimizde yaşayan o küçük kuş umudun ta kendisidir. Yaşamın bütün aldatmacalarına, bütün cezbedici zaaflarına ve acımasızlıklarına rağmen,içimizde tekrar bulduğumuz yaşama azmidir.

Her insan ömrü hayatında bu vadilerden geçer, düşer.... Kimi zaman bir yakının ölümü kimi zaman bir aşk acısı düşürür insanı derin vadilere, umutsuzluğa, yeise ve acıya. Ama zor olan bunlar değildir, zor olan yeniden ayağa kalkmak ve yolculuğa devam etmektir.

18 Şubat 2010 Perşembe

Kimim ben ? Mim




Sevgili agresifboy sobelemiş beni.7 maddede kimim ben ? İnsanın kendini anlatması zor, nerden başlasam ki ?

* Öncelikle gülmeyi çok seven biriyim.Yüzümden tebessüm pek eksik olmaz.

* Çok duygusalımdır. Bir o kadar da sert olabiliyorum.

* Biyolojik yaşla ruh yaşı bayağı bir farklı. Hatta bazen yaşıma kendim bile şaşırırım :)

* Beni ağlatmak çok kolaydır.tanımadığım insanların acısı bile benim acım olabiliyor.

* Kolay iletişim kuran biriyim.Taksi durağının şoförleri tarafından yakinen tanınırım.Hemen hepsiyle uzun sohbetlerim olmuştur.

* Hayvan delisiyim. Sokaktaki hayvanlarla da konuşmadan sevmeden geçmem.

* Sakın geveze biri sanmayın, çokta ketumumdur :)

Yeter mi? Zaten 7 madde olmuş :) Agresifboy'a teşekkür ve sevgilerimi gönderirken sıra geldi bu mimi paslamaya...


*bekdik

* beenmaya

* DEEP

* minimalist

14 Şubat 2010 Pazar

AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ





Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.

Cezmi Ersöz

( Resim Klimt )

13 Şubat 2010 Cumartesi

Ünzile...





Ünzile : benim için hüznün adı.

Ünzile'nin dünyasının sınırları vardır. O sınırları aşmaya korkar, başka bir dünyanın başka yaşamların da olabileceği fikri ağır gelecektir ona. Susar o yüzden..

"korkar, durur gitmez, köyün en son çitine...
inanır o sınırda dünyanın bittiğine..."


“susar kadın Ünzile”

11 Şubat 2010 Perşembe

İstasyon İnsanları





Ne zaman yolum bir istasyona düşse, kafamda çalmaya başlar bu şarkı.

" yolcular ellerinde,
tek gidişlik bir bilet
henüz bilmeselerde
hayat bundan ibaret." sözleri, Yahya Kemal'in Sessiz Gemi şiirini anımsatsa da, evde olduğum bazı zamanlarda da çalar kafamda, bir nevi ruhi gibi hissederken ...

Eğer bir yere gidersen, geri dönüş tam anlamıyla gittiğin yere dönüş olmuyor.Aynı yolu takip etsen bile, döndüğünde bulunduğun yer hep farklı oluyor. Önce sen değişiyorsun çünkü yol boyu...Her adımda farklı biri oluyorsun. Onun için hiçbirşey eskisi gibi olmuyor.

"istasyon insanları
burdalar tesadüfen
aynı rüyayı görüp
ayrı yerlere giden"

8 Şubat 2010 Pazartesi

Kıyısız Deniz (2)





“Bütün bu sesler, bu nağmeler,
kıyısı bulunmayan denizdendir!

Deniz kıyısızdır fakat,
coşar, dalgalanır, köpürür!”

Mevlana


Dalan herkes, o denizden kendince bir inci
çıkarabiliyor.

7 Şubat 2010 Pazar

Kıyısız Deniz





"Ben bir denizim/ kendi varlığı içinde taşan/ uçsuz bucaksız/ alabildiğine geniş/ kıyısız, hür bir deniz"

mevlana

5 Şubat 2010 Cuma

Ruhunuzu yüzünüze giyebilecek kadar cesur musunuz? ( 2 )



"Maskeler" serimden yeni biten çalışmam.Biten dedim ama hala üzerinde oynayabilirim.Henüz tam sinmedi içime, bugün atölyede çektim fotoğrafı paylaşmak istedim.

4 Şubat 2010 Perşembe

SELLUKA




Bir zamanlar İzmir'in simgesi imiş selluka...Çoook eskilerde, evlerden bu çiçeklerin kokusu yayılırmış kente. Belki de bir çoğumuz hiç duymadık ismini.Ben de Ezginin Günlüğü bu çiçeğe şarkı yapana kadar duymamıştım.Ve bu şarkı da bir çiçek ismine yapılmış belki de en güzel şarkı. Umutsuzluğa düşürmek yerine, umudu vaad eden bir şarkı...

Bugün, ikinci çiçeğim, kızımın doğum günü.İyi ki doğurdum seni SELLUKA'm.Dün geceden beri devamlı doğum günü mesajları alıyorsun ve gün boyunca alacaksın.Ama şu anda yazılan en farklısı, taşan bir sevgiyle yazılan...Dünyadaki bütün güzellikler içinde gizlidir unutma !Hep sevgiyle yaşa SELLUKA'm. Seni çok seviyorum.

1 Şubat 2010 Pazartesi

ILGAZ



Baktım kar bana gelmiyor, ben ona gittim!
Pazar sabahı kargalar kahvaltı etmeden düştük yollara...Ilgaz'a tırmanırken, etrafta yer yer cılız karları görünce biraz moralim bozuldu.Bir ara tur rehberine," kar görebilecekmiyiz ? Emin misin?" diye sordum." Emin değilim, köstebekim" dedi.Pardon karıştırdım, o çok sevdiğim bir reklam repliği :)."Hem de nasıl" diye cevap verdi.
Eğlenceli bir yolculuktan sonra (yanımdaki arkadaşımın "üşüyorum" mızırdanmalarına rağmen :) )karlar arasındaydık.Sis nedeniyle kayak pisti kapanmıştı.Çocuklar gibi şen vaziyette kızaklarla kaydık yemek saatine kadar. Ağaç Ev'de şömine ve soba başında yemeğimizi yedikten sonra, sıra, zirveye çıkmaya geldi. Bir de baktık ki, tipi başlamış, sis daha artmış.Dağdaki ulaşım aracımıza doluştuk ( römorku kapatılmış, sıralar konmuş bir traktör :) ) çıktık zirveye.

Yükseklerdesiniz, her tarafta harika bir görüntü...Kızım ve arkadaşının mızırdanmalarını " doğanın keyfini çıkarın " şeklinde savuşturup ben keyfini çıkardım. Sanki bütün safralarını atmış, yükselmiş bir balon gibiydim.
Zirveden inme zamanı geldiğinde, traktörümüzü beklerken, " yol kapandı, gelemiyor " haberi, ben hariç diğerlerinin moralini biraz bozsa da, " biraz sonra kurtlar inmeye başlayacak, gece haberlerine çıkarız artık " muhabbetleri ve kahkahalarla, kah yürüyerek, kah koşarak, kah kayarak eğlenceli bir şekilde döndük otele.Sıcak şaraplarımızı içip, ısınıp Ankara'ya dönüş yoluna çıktığımızda, hala, aklım Ilgaz'daydı. Ve bugün kendimi hiç yorgun hissetmediğim gibi, tam tersi enerji doluyum. Sesim güzel değil ama yine de söyleyeceğim :))

Ilgaaaaaaazzz anadolunuuuunn sen yüce bir dağısıııııınnnn ...

(Fotoğraf benim objektifimden)