30 Ocak 2010 Cumartesi

Gülümse...





"gülümse hadi gülümse
bulutlar gitsin..."

Gülümse... Düşünmeye geçmişinden başla, hatırladığın ilk çocukluk anısını aklına getirmeye çalış, cıvıl cıvıl koşturduğun sokakları, sadece toz ve çamurla kirlendiğin, her bir şeyin sana peri masalı gibi güzel geldiği günlerin sıcağıyla ısınsın gözlerin.

Gülümse... Dipsiz dünyanın yola gelmeyeceğini bilsen de... kısır döngüler arasında çırpınarak öleceğini düşünsen de... ardında yarım kalacak bir sürü iş, doyamadığın insanlar bırakacağın endişesiyle üzülsen de...

"İklim değişir, akdeniz olur, gülümse."

28 Ocak 2010 Perşembe

BABEL



Önceki gün "Babil Efsanesi" den söz edip, dün gece televizyonda BABEL filmine rastlamam hoş bir tesadüf oldu.Çok beğendiğim bir yönetmen olan Alejandro González Iñárritu'nun bu filmini yaklaşık 4 sene önce sinemada izlemiştim.

Iñárritu, Babil Efsanesi'nden yola çıkmış ve bu efsaneyi günümüze çok iyi uyarlamış.Yanlış anlamaların, ön yargıların, peşin hükümlerin neden olduğu küresel iletişim sorununu bireysel kesitlerle anlatmış.Küreselleşen dünyamızda, Fas'ın derinliklerinden San Diego'nun sınır çöllerine, Meksika'dan Japonya'ya, ispanyolca, arapça, japonca farklı hikayelerin yaralayıcı, ürpertici seyri...

Film konu olarak, Fas'a tatile giden Amerikalı bir çiftin başına gelen bir olayı, bu çiftin çocuklarının Meksika'da yaşadıkları başka bir olayı ve Japonya'dan bir hikaye ile birleştiriyor.Kurgusu, müzikleri, sesleri, sağır sessizlikleri, acele etmeyen anlatımı ve oyunculukları ile beni yeniden etkiledi BABEL...

27 Ocak 2010 Çarşamba

Kavgamız



Bu post kara kalem'e
ait olup izniyle yayınlanmıştır.

Tekel işçilerinin direncini kırmak istiyorlar.
Desteklerinize ihtiyaçları var.
Sayfalarınızda yer vererek onların yanında yer alabilirsiniz.

Yada onları yok sayabilir
Karanlık çökene kadar
Mutlu mesut yaşayabilirsiniz

Seçim sizin


Onlar meşaleler ellerinde karanlığı aydınlatanlar


Olmadık işler yolcusuyduk biz.
Olabilirliği tartışılır izler bıraktık geride
Günü birlik aynalardı sorgusuz
Ay altında güneşe küsenler

26 Ocak 2010 Salı

Babil'den iletişime...



Çok etkileyici bir efsanedir " Babil Efsanesi"...

"Bir zamanlar dünya üzerinde yaşayan tüm insanların dili bir,
sözü bir imiş.
Vakit olmuş bir ovada yerleşmişler.İçlerinden bazıları gelin
hepberaber gökyüzüne erişecek bir kule yapalım demiş.Bu ortak bir
amaç olmuş onlar için.
Ve başlamışlar kuleyi inşa etmeye.Tanrı, yeryüzünde bu işleri
yapmaya koyulanlara çok sinirlenmiş, öyle ki kendiyle boy ölçüşmek
isteyen bu insanlara ceza vermek istemiş.En uygun ceza,
onların dillerini değiştirmek olmuş.
Dilleri farklılaştığı için birbirlerini anlayamayan insanlar zamanla
ortak amaçlarını unutmakla kalmamış birbirlerini anlayamadıkları
için en ufak anlaşmazlıklar büyük kavgalara yol açmış.Zamanla,herkes
sadece kendi küçük dünyası için birşeyler yapmış ve
diğer insanların dertlerini sorunlarını görmez olmuş."

Dünya üzerinde fiziksel sınırlar vardır ama gerçek sınırlamaların kendi iç dünyamızda, düşünce bazında .... Birer insan olarak bizleri mutlu eden şeylerin toplumsal yapıya göre değişkenlik gösterdiğini; buna karşılık bizi çaresiz ve savunmasız bırakan olayların kültür, ırk, dil, finansal durum gözetmeksizin hepimiz için aynı .İnsanlığın en büyük trajedisi her insanın yaşamına ve ölümüne anlam katan sevme ve sevilme duygusuna ulaşma kapasitesinin eksikliğidir.
Ben agaç diyorsam / yeşil diyorsam acaba benden başkaları için de aynı şey midir agaç / yesil?
Yoksa iletişim herkesin aynı kelimeleri kullanarak farklı şeyler algıladığı yanılgılar bütünü müdür?

Lord chesterfield'in bir sözüyle bağlayalım.

''Bazen bazı şeyleri söylemeye hakkım var diyorum,ama söylersem karsımdakine haksızlık olacak,susuyorum.Yine bazen söyleyeceklerimi karşımdakinin duyma ve bilme hakkının var olduğunu görüyorum, ama bu kez bakıyorum benim söylemeye hakkim yok,yine susuyorum. Ancak
gördüm ki olgun ruhlar,sözcükler olmadan da duyuyorlar, anlıyorlar, konuşuyorlar ve paylasıyorlar. "




24 Ocak 2010 Pazar

Bir kış gecesi eğer bir yolcu...





Hepimiz bir yolcuyuz mevsimler bizim imtihanlarımızdır. Levhalar rehberimizdir. Tuzaklar engellidir. Ben isterdim tabi aynı kavşakta karşılaşmayı, hayat bu belki bir gün demeden edemiyorum. Böylesi ayrı yollarda ayrı mevsimi yaşamak zor geliyor ama hayat bunun adı. Kelimeler kalabalık caddeler... Kelimelerin arkasında gerçeği görmek herkesin harcı değil, bende herkes değilim, belki de bundan isterdim aynı kavşakta karşılaşmayı…

22 Ocak 2010 Cuma

Ödül ve Mim



"Yaratıcı Blog Ödülü" için öncelikle sevgili PUZZLE'a teşekkür ederim.Ödüllle bir de mim yer alıyor.Hakkımda 7 ilginç şey yazmam lazımmış.Kendimi ilginç bulmasam da, mutlaka garip taraflarım vardır. Bakalım neler gelecek aklıma...

1. Sanırım hayvanlarla özel bir iletişim var aramızda.Ben onları, onlarda beni gayet iyi anlıyor :)En deli köpekle bile dost olabiliyorum anında :)

2. Matkapları çok seviyorum :)Özel bir ilgim var matkapa :)Sanırım biraz ustalık yanım olduğundan :)

3. Hiç fobim yok.Pek bir şeyden korktuğum söylenemez.Boynumda bir pitonla fotoğrafım bile mevcuttur.Korkusuz olmak sağlıklı mı acaba ? :)

4. Gülmelerim meşhurdur.Bir şey izlerken, başka komik bir şey çağrışım yaptı mı kahkaha patlaması yanımdakileri şaşırtır biraz :)

5.Beklenmedik bir anda, benden umulmayan konularda birşeyler anlatıp şaşırtabilirim bazen.

6. Aklıma başka bir şey gelmiyor.

7. Söylemiştim ilginç biri değilim :)

Sıra geldi bu ödül ve mimi göndereceğim dostlara

Zeugma
madmen dude
hasretsenfonileri
kısaca fd
bilge
ixir
deep sound

Şimdi bu 7 kişinin yapması gerekenler varmış.
*Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
*Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
*Ödülün logosunu yayınlayın.
*7 yaratıcı blogger ödüllendirin.
*7 blogun linkini yayınlayın.(En zoru bu zaten)
*Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
*Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın....

Sevgiyle...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Kök Ve Dal...






"yoksa, ne çiçek açan ne de meyve veren bir ağaç mı olsaydım; çünkü verimli olabilmenin sancısı, kıraç olmaktan ağırdır."

19 Ocak 2010 Salı

Önemli "MİM"



Yeni bir "mim" başlatılmış ve Sevgili Haykırıştarafından mim'lenmişim.Ama bu mimle ilgili kurallar var.Ortaya karışık yapamıyorsunuz.Öncelikle bu bilgileri vereyim.

* Mimi gönderen bloga link veriyorsunuz.
*Üç kişiyi mimliyorsunuz ve mimlediğiniz kişinin bloguna not bırakıyorsunuz. ( Ortaya bıraktım, isteyen alsın, demiyorsunuz.) Ayrıca olabildiğince bu konuda mimlenmemiş blogları seçmek için özen gösteriyorsunuz.
*Mimlediğiniz blogların da linkini veriyorsunuz. Yapacağımız, aşağıdaki sorulara düşüncelerimizi yazmak. Ve işte sorular.

1) Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
2) Seçim barajı kaldırılsın mı? Neden?
3) Adayların belirlenmesinde nasıl bir yöntem uygulansın?
4) Yargı bağımsızlığı sizin için ne anlam taşıyor?
5) Beşinci soruyu siz belirlemek durumunda olsaydınız neyi öğrenmek isterdiniz?

Gelelim benim cevaplarıma...

1) Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda ne düşünüyorum ?

Millet Vekilliği dokunulmazlığı kaldırılmalıdır.Ancak kürsü dokunulmazlığı kalmalıdır. Kürsü dokunulmazlığı "Milletvekilinin ifade özgürlüğü demektir"Bunun dışındaki durumlarda, sahte çekten trafik kazasına, yasalara aykırı davranmaya kadar, her türlü suçta, milletvekili, vatandaşın göreceği muameleyi görmeli.Gerçek demokrasilerde siyasiler halk için vardır ve halka hizmet etmek görevleridir. Ülkemiz ne çekiyorsa o dokunulmazlık zırhına bürünmüş insanlar
dan çekiyor.

2) Seçim barajı kaldırılsın mı? Neden?

Bence %100'e cıkmalıdır. Kimse girmesin meclise.Şaka bir yana, bir cok antidemokratik uygulama gibi "ülkede istikrar saglanmasi" bahanesi arkasına saklanlarak uygulanir secim baraji. Oysa asıl yapilmak istenen halkın mecliste temsilinin engellenmesidir. 12 eylül döneminde konmuş, bu dönemden sonra iktidara gelen, milli iradeyi ve demokrasiyi temsil ettiklerini iddia eden ve dönemsel olarak hegemon güç haline gelen hiç bir siyasal partinin kaldırmak ya da indirmek için bir girişimde bulunmadığı, bu eylemsizliklerini de barajı kendilerinin getirmediğini belirterek gerekçelendirdikleri, sadece temsilde adalet ilkesine değil yurttaşların en temel haklarından biri olan genel ve eşit oy ilkesine aykırı baraj. Türkiye'nin çarpık demokrasisinin en büyük ayıbı. sistemin sağlıklı işleyememesinin ve politikanın sadece para kazanma ve çıkar sağlama yeri olmasının en önemli nedeni. Habire her seçimde "bu olmadı öbürüne, öbürü olmadı gene buna" kısır döngüsünün kaynağı. Oylar bölünmesin başlıklı saçma sapan ve tamamen demokrasinin mantığına ters güdünün nedeni. hatta istikrar sağlamasını bırakın, ülkedeki kutuplaşmanın kaynağı.Elbette baraj kaldırılmalı.

3) Adayların belirlenmesinde nasıl bir yöntem uygulansın?

12 Eylül darbesinin en büyük icraatlarından biri olan Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklik yapılarak ön seçimin tek seçenek haline getirilmesi gerekmektedir bence.Kayıtlı tüm üyelerin katılacağı bir ön seçim.Yani siyaset ağalarının değil,halkın belirleyeceği adaylarla seçime gitmeli bir parti.

4) Yargı bağımsızlığı benim için ne anlam taşıyor?

Yargı yetkisi her türlü baskı ve etkiden uzak bir biçimde yürütülmelidir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerinde Adalet Bakanlığı'nın yetkisi ve etkisi azaltılmalı çünkü mesleki alımlarda tarafsızlığa gölge düştüğü kanaatindeyim.Kısaca, hakim ve savcılar iktidarın emri altındaki memurlar olmamalı.

5) Sevgili Haykırış kendi sorusunda "töre cinayetleri" ne değinmiş ve adil olup olmadığını sormuş.

Tanım yerindeyse tam bir kadın katliamı yaşanıyor.
Kadınlar vahşice katlediliyor.Öfkelenmemek mümkün değil.
Kadını şiddetten korumayı vaadedip uluslararası sözleşmeler imzalanıyor.
Kadınlar hala vahşice katlediliyor.
Kolluğa sığınan kadın sığınak olmadığından bir imama teslim ediliyor yeddiemin niyetine.
Yeniden ,yeniden öldürülüyor.Gündüz saatinde,üstelik hastanede.
Kim sorumlu bu ölümden?
Hastaneyi koruyamayan Sağlık Bakanlığı mı?
Koruma görevini yerine getirmeyen İçişleri Bakanlığı mı?
Sığınakları açmayan Kadından Sorumlu Bakanlık mı?
Hangi birimiz "adil" diyebiliriz?

Gelelim 5. soru olarak benim soruma...

Ülke şartları ne durumda olursa olsun (her kötü ihtimali düşünebilirsiniz)askeri darbe sizce ne anlam taşır ?

Şimdi sıra , bu "mim" i göndereceğim dostlarda...

aslan
agresifboy
ali zafer şapçı

"...ve insanlar ellerini
korkmadan
düşünmeden
birbirlerinin ellerine bırakarak
yıldızlara bakarak:
_ Yaşamak ne güzel şey!
diyecekler"

Nazım Hikmet Ran


Dip Not: Bir katilin yıldızlaştırılmasını kınıyorum.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Başlıksız...



Kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek - yıllar yılı unuttun onu yalnızca: bunu da "koşullar"a, "hayatın akışı"na, "sorumlulukların"a falan bağlamaya kalkışma - bahane bulmaya da calışma: sendin, sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini gözardı eden: korkaklıkla işin kolayına kacan...
O işte şimdi hesabını soruyor o sahici senin, senden: ne yaptin sen sana?!...

14 Ocak 2010 Perşembe

Doğdukları yerde ölenler...




Harita,"yüreğinde yolculuk özlemi olup da hayatı dar bir alana tutsak olanlar için acının resmidir" demiş Sunay Akın...

bozkırda bir kasabadan geçerken
tozlu yolda iki sıralı kahveler
öyle sakin kıpırtısız
otobüsü süzerler
doğdukları yerde ölenler
sıcak öğle sonları, kan uykularda
serinliği dipsiz kuyuların
soğutulmuş testilerde sızıntı
güneş birden devrilir gider
ve geceleri titrer fenerler
hiç şikayet etmezler
doğdukları yerde ölenler
dağ başında bir köyde
kar altında dal gibi bir kız
munzur dağı gibi köye yazgılı
çeşme başındaki gülüşmeler
dünya onlar için dönmez
bilmezler yol yorgunluğunu
sesleri yankı bulur
hep aynı kayadan, aynı saat diliminden
düşlerinde çin ü maçin'e giderler
doğdukları yerde ölenler

Herkesin içinde vardır bırakıp gitme özlemi, ancak onlar oraya mahkum ve mecburdurlar, doğarlar ve ölürler, arada yaşam zevkleri yoktur, sadece yaşamı sürdürmeye çalışmak vardır.

12 Ocak 2010 Salı

SUNSHİNE AWARD GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜLÜ



Sevgili genç dostum "spawny dude" (güneşin oğlu), ablasını SUNSHİNE AWARD GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜLÜ’ ne layık görmüş.Gösterdiği dostluk ve sevgiye (güneş huzmelerine) çok teşekkür ediyorum.Hiç bir zaman güneşe arkasını dönmemesi dileğiyle neşeli bir paylaşım gönderiyorum genç dostuma.İyi dinlemeler.
Benimde başka dostları ödüllendirmem gerekiyormuş.Hiç bir blogdan güneş ışığı eksilmesin ve yolu buradan geçen tüm dostlara gitsin bu ödül.




Dostluk ve sevgiyle...

9 Ocak 2010 Cumartesi

Linç histerisi



Selendi'de sigara tartışmasıyla başlayan gerginlik büyüdü, büyüdü, büyüdü "Selendi bizimdir, bizim kalacak" şeklinde toplu linç boyutuna vardı."DEVLET" çareyi,ceplerine harçlık koyup,zorunlu göçe tabi tutmakta buldu Romanları.Gördes'e sürdün edilen Romanlar, Selendi'ye de 35 yıl önce başka yerden sürgün edilmişler.Çoğu tütün işçisiymiş.Selendi'de Romanlardan geriye nerdeyse hiç bir şey kalmamış.Bugün gazetede, Gördes'te bekleyen Roman aileleri,evleri ateşe verilirken yaşadıklarını anlatan çocukları okudum.Biri çok korktum buzdolabının arkasına saklandım derken, diğeri döşeklerin altına girdiğini söylüyor.Birinin aklı Selendi'de kalan güvercinlerindeyken, diğerinin aklı "Arap" adlı köpeğinde...

Sözüm ona Türkiye, her türlü ırkçılığa, ayrımcılığa karşı, uluslararası sözleşmeleri imzalamış bir ülke. Ama ülkenin her tarafı yangın yeri, böyle olaylar...

Ve bugün Edirne...Geçen hafta tutuklanan 6 arkadaşları için basın açıklaması yapmak isteyen 15 üniversiteli genç,toplu linç girişimine mazruz kalıyor.İnsanı ürperten görüntüler.

Nereye gidiyoruz biz? Nedir bu toplu linç histerisi? Artık bu toplumda, farklı olmaya, farklı düşünmeye yer yok mu ?

(Resim- dalgaları aşmak )

6 Ocak 2010 Çarşamba

Pencere




pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı

pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü

Pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye

Pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır





Arkadaş Zekai ÖZGER



5 Ocak 2010 Salı

İki Dil Bir Bavul



Bu gece bir belgesel/film izledim."İki Dil Bir Bavul"
Üniversiteden yeni mezun olmuş ve uzak bir kürt köyüne atanmış Denizli'li öğretmenin bir yılını, onun okula yeni başlayan ve Türkçe bilmeyen çocuklarla yaşadıklarını anlatıyor.Bir yıl boyunca Emre Öğretmen'in farklı bir kültür içindeki yalnızlığını, çocuklar ve köylülerle yaşadığı iletişim problemini, çocukların çabalarını izledim.Emre Öğretmen ilk kez gördüğü bu coğrafyada,hayat bilgisini falan bırakarak, bir yılını bu çocuklara türkçe öğretmekle geçirir.

Yıllar önce benimde bir çocukluk arkadaşım öğretmen olmuş ve ilk görev yeri olarak Solhan'a gitmişti.Ondan dinlediğim anılar gibiydi.Çocukların birbirine kürtçe kopya vermesi, arkadaşımın kürtçe bilmemesinden dolayı müdahale edemeyişini ve bunları gülerek konuşmamızı hatırladım.Yıllar geçmişti ama değişen bir şey yoktu.Her tarafı taşlarla dolu bir köyde, tek oyuncakları taş olan çocukların 23 Nisan Çocuk Bayramını kutlamalarını içim burkularak izledim.Öte yandan, bunlardan bihaber yetiştirilip, büyük ihtimalle ilk öğretmenlik deneyimini bu kadar zor şartlarda yaşayan genç öğretmenler içinde acı verici bir durum olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor film.

Film kurmaca değil.Yönetmenler TSK ve Milli Eğitim Bakanlığı'ndan izin alarak bölgeye gitmiş, çekimleri kabul edecek bir köy ve bu köye yeni atanmış bir öğretmen arayışına girmişler.Sonuçta bu film ortaya çıkmış.Gülümseterek izleten bir o kadar da etkileyici belgesel/filmde tüm konuşmalar doğaçlama.





Hele o çocukların doğallıkları, masumiyetleri, çabaları...Kendi deyişiyle Zilkif'in (Zülküf) saflığı, bakışı...Rojda'nın mahcubiyeti...Derinlerde bir yerlerde kalacaklar.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Başlıksız...



Montaigne, “Krallar da, dilenciler de hep aynı iştahla acıkırlar” diyor; fakat siz, huzura ne kadar acıksanız da, ta başından verili olana bir figüran olmayı reddettiğiniz için payınıza eksiler düşürürler...

(Resim dalgaları aşmak)

2 Ocak 2010 Cumartesi

Eylül akşamı...




Bir garip Bülent Ortaçgil şarkısı. Her dinlenişinde, apayrı bi tad verir insana. Her seferinde, farklı bir satırı çarpar insanın kulağına. Hangi ay olursa olsun, hangi zaman, hangi saat... Hepsinde oturur eylül akşamı.
Sözlerinde aşk kelimesini kullanmadan bütün olayı anlatmayı başardığı şarkı.İnsanı, dünya üzerinde bulunan ruh ikizinin çok yakınlarda olabileceğine inandıran, umutlandıran, uzaklara götüren...Bir eylül akşamı, hava ne sıcak ne soğuk, hafif bir esinti, teninizi okşayıp geçen. ince bir umut bırakan içinize, bir parça hüzünle karışık, tahrik edici ama neye dair belli değil.
İşte tam o anda rüzgarın kulağınıza getirdiği şarkıdır eylül akşamı.
Şarkı olarak bilsek de aslında bu sözler kocaman bir şiirdir.

hiçbir neden yokken,
ya da biz bilmezken tepemiz atmış
ve konuşmuşuzdur...
onca neden varken
ve tam sırası gelmişken
hiçbirşey yapmamış
ve susmuşuzdur...
aynı anda aynı sessiz geceye doğru
içim sıkılıyor demişizdir
aynı sabaha uyanırken
kimbilir
aynı düşü görmüşüzdür
olamaz mı?
olabilir.

onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında

belki benim kağıt param,
bir şekilde, döne dolaşa
senin cebine girmiştir
belki aynı posta kutusuna,
değişik zamanlarda da olsa,
birkaç mektup atmışızdır
ayın karpuz dilimi gibi
batışını izlemişizdir deniz kıyısında
aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede
belki de birkaç gün arayla
olamaz mı?
olabilir.

onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında.

bostancı dolmuş kuyruğunda
sen başta ben en sonda
öylece beklemişizdir...
sabah 7:30 vapuruna
sen koşa koşa yetişirken,
ben yürüdüğümden kaçırmışımdır
aynı anda başka insanlara,
seni seviyorum demişizdir....
mutlak güven duygusuyla,
başımızı başka omuzlara dayamışızdır
olamaz mı?
olabilir.

onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş

Herhangi bir aşkın, herhangi bir ilişkinin şarkısıdır. O kadar olağan, sıradan ve çok güzeldir.

Pek yahşi...



Yılın ilk günü bol bol güldüm zira Yahşi Batı'yı izledim.Çok keyifli bir filmdi.Gerek mekanlar , gerek kostümler ve efektler olsun muhteşemdi.Cem Yılmaz bunu da çok iyi başarmış.Belden aşağı espriler vardı ama bir o kadar da ince espriler vardı. Örneğin: Brokeback ' li kovboy ve tavuk ekmek satmaları üzerine KFC nin kurucusunun şerif olarak çıkıvermesi gibi... Cem Yılmaz yine çok iyi bir iş çıkarmış.Filmin sonundan da bir devam filminin gelebileceğinin sinyallerini alıyoruz :)