26 Ekim 2009 Pazartesi

Öndeyiş... (Kavaklar)






Öndeyiş

Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omuzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.

Metin Altıok


Fazla meşhur olmamış,dillerde sakız olmamış, gizli bir hazine gibi, bulunduğunda insanı kendine kilitleyen şarkı.Şiirin sahibine benzer şarkı, ne fazla meşhur olmuştur şiir de şair de, ne de etkilemediği insan olmuştur farkına varıldığında…

25 Ekim 2009 Pazar

Okuduklarımdan (5)



Azil (Hakan Günday)

*Benimle savaşma.Çünkü kazanırsan kaybedersin. (S.14)

*Sevgi tırmananları birbirine bağlayan bir halattı.Biri düşerse, diğerlerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu.Ancak sevgi kesikemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi.Aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağıya çeker. (S.19)

*Düşünceler mükemmel ancak davranışlar kusurludur.Bir aptal gibi davranmam, aptalca düşündüğümün kanıtı değildir. (S.38)

*Bilmediklerimiz, bilemeyeceğimiz kadar çok...Tanrı'nın hala tanrıtanımaz bir anarşist olduğunu düşünüyorum.Ve insanın da çamurdan üretilmiş bir maymun olduğunu.İkisi bir araya gelince mutlu bir son beklemek zor. (S.85)

*Önemli olan, Tanrı'nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır.İnsan denen bir enstrüman.Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı'da insandan doğru sesi çıkaramamıştır.Bu yüzden, Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir. (S:98)




24 Ekim 2009 Cumartesi

Hayat bu işte...








"hep denedin.
hep yenildin.
olsun.
yine dene.
yine yenil.
daha iyi yenil."
Samuel Beckett


Yine :)





Şimdide sevgili єรקєгคภzค tarafından "mim"lenmiş bulunmaktayım.Teşekkür ediyorum ve hemen göz atıyorum sorulara..Aaaa soru yokmuş, kompozisyon bu ya :)

*konu:size bişeyleri hatırlatan ve sevdiğiniz kokular.

Sevdiğiniz kokular deyince ilk aklıma gelen elbette , ferahladığımı ve canlandığımı hissettiğim yağmur-toprak ikilisinin kokusu.Deniz kokusu ise duyduğum anda bende doping etkisi yapıyor ama çok sevdiğim iğde çiçeği kokusuna gelince, her çekişte hissedilen özlenen herşeyin kokusu...Bir fırının önünden geçerken, aah o duyulan taze ekmek kokusu,hemen üzerine mis gibi bir tereyağı ve demli bir çay isteği...Manolya babam.

Sevgiyle єรקєгคภzค...

(ekmek ve tereyağı bulamadım simitle idare edicez :))

Eeee ben şimdi kime paslıyayım acaba?

mustafa tr (http://mustafa-tr.blogspot.com/)

iris (http://calypsoiris.blogspot.com/)


22 Ekim 2009 Perşembe

Bir "mim" daha..



Sevgili İ.x.İ.r mim lemiş beni..teşekkürlerimi sunup,benden bir resim eşliğinde cevaplamaya başlıyayım.(ne yapayım İ.x.İ.r seviyor yaptığım resimleri :))

En sevdiğin şehirler hangileri?

*yaşadığım şehir Ankara
*yaşamak istediğim yer Ayvalık
*gezmek için,yeni keşifler için İstanbul(aynı zamanda baba memleketim olur)

Favori filmin hangisi?

Sinemayı çok seven ve çok film izleyen biri olarak tek bir film seçmem çok zor.Ama inarritu ve almodovar filmlerinin ayrı yeri var bende.

En çok hangi renk giyinirsin?

beyaz (birbirinden pek farklı olmayan bir sürü beyaz t-shirt :))

Özlediğin?

derin, deliksiz bir uyku

Beklediğin?

sanırım huzur

sevgiyle İ.x.İ.r :)

Anladığım kadarı ile paslamam gerekiyor.Bilmiyorum işte yeni öğreniyorum :)Bende güneşin oğlu'nu mim liyorum :)

http://lonelyon.blogspot.com/ güneşin oğlu

21 Ekim 2009 Çarşamba

Uzak An lar...




öylesine uzak ki anlar
bellek durdugunda
öylesine yakin ki
o geceki usumemi usuyorum simdi
o geceki urperti su anda ihtiyar bedenimde
ama gene de ayni usume, ayni titreme degil.
eksik bir sey var.
o aksam da eksik bir sey vardi.
tum yasamim boyu eksik bir sey vardi.
hicbir zaman bulup cikaramadim.
hicbir zaman bulup cikaramadim,degil mi?
bu eksikligi mi aramaya dondum bu eve?
bu yastan sonra? bulsan ne cikar? bulsan da artik neye yarar?
neyi doldurursun? hangi boslugu? bosluklardan hangisini?
hangi bir boslugunu delik desik yasaminin?

Ferit Edgü-kanca'dan


(Resim dalgaları aşmak )

19 Ekim 2009 Pazartesi

Gemi..



Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin

Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var,
deliyim
Ah, düşlerim kaldı, yalnızım düşlerim kaldı, deliyim

Kime sorsam dönüşüm yok
Nereye gitsem mavi
Yelkenimde deli rüzgâr
Her yanım tuz, deliyim

(Ezginin Günlüğü)




Ezginin Günlüğü'nün "Gemi" şarkısını Sabahat Akkiraz'ın sesinden dinlerken,denizleri, dalgaları, gemileri düşündüm.Çoğu zaman ne kadar özgün imgeler olarak kullanılmışlar.Heyecan, gizem, korku, yalnızlık, insansızlık, ulaşılamazlık, uzaklık...
Hemingway, İhtiyar Adam ve Deniz romanında, insanın deniz ve doğanın yanısıra, bütün olarak kaderiyle mücadelesini anlatırken, Yahya Kemal Sessiz Gemi ile ölüm yolculuğunu anlatmış.

Pablo Neruda'nın genç bir postacıyla bir anekdotu vardır.

"Bir gün genç bir posta dağıtıcısı kapısını çaldığı Pablo Neruda'ya hayranlıkla bakarak " Ah ben de ozan olmak isterdim" der. Latin Amerika'nın yüreği Neruda, mizah dolu bir karşılık verir:
" Yavrucuğum Şili'de herkes ozandır zaten. Postacılığı sürdürmen daha ilginçtir. Hiç değilse çok yol yürür ve şişmanlamazsın."
Postacı ve şair arasındaki konuşma sürer:
- Demek istiyorum ki, ozan olsaydım söylemek istediğim her şeyi söyleyebilirdim.
- Ne söylemek istiyorsun peki?
- İşte asıl sorun bu ya ozan olmadığım için söyleyemiyorum.
Neruda, genç postacıya sahili izleyerek körfeze gitmesini ve yol boyunca denizi gözlemleyerek metaforlar üretmesini önerir. Metaforun ne demek olduğunu soran postacıya örnek olsun diye de, bir şiirini okur:
"Burada, adada, ne çok deniz
Her an kendinde doğuyor.
Diyor ki, evet, diyor ki hayır, hayır
Evet diyor maviler içinde,
Köpükler içinde, hızlı hızlı
Diyor ki hayır hayır
Sakin duramıyor hiçbir zaman
Sürekli çarparak bir kayaya, ama başaramayarak onu inandırmaya
Benim adım deniz diyor.
Böylece yedi yeşil diliyle, yedi denizden ona doğru koşuyor
Onu öpücüklere boğuyor, ıslatıyor
Adını yineleyerek göğsünü dövüyor."
Dizelerden etkilenen postacının " Sizin sözcüklerinizle sallanan bir gemi gibi duyumsadım kendimi" sözü üzerine gülümser Pablo Neruda: " İşte bir metafor yaptın…"

Hadi kulak verin Sabahat Akkiraz'a...



18 Ekim 2009 Pazar

"mim" lenmişim...

Henüz "mim"lenmenin ne olduğunu sorarken,bir de ne göreyim, sevgili peri tarafından mimlenmişim.Kendisine teşekkür edip,soruları cevaplamaya başlıyayım bakayım...

* En sevdiğin üç çiçek:

nergis, sardunya,papatya

* Gerçekleşmesini istediğiniz 3 hayaliniz:

Yaş ilerlesede hayaller hiç bitmiyor :)
1.her kafama estiğinde çekip gidebilmek
2.kişisel bir sergi açmak (ve tabi ki çok beğeni toplaması :))
3.bir gün Ayvalık'ta yaşamak

* En sevdiğiniz ve sevmediğiniz üç huyunuz:

hımmmmm!

Sevdiğim:
1.kolay iletişim kurmak
2.yardımseverlik
3.birçok şeye rağmen gülmeyi çok sevmek :)

Sevmediğim:
1.hiçbir şeyi unutmamak(yani kinci olabiliyorum :))
2.fazla sabırlı olmak
3.fazla sulu gözlü olmak

* Gıcık olduğun üç hareket:

1.karşımda oturan birinin devamlı bacağını ayağını sallaması
2.geğirme durumu
3.sokakta yerlere tükürülmesi ve sümkürülmesi (iğğğğğ)

Bu benim bu güne kadar olan en kara günümdü, dünya başıma yıkıldı ve bir daha ayağa kalkamam diye düşündüğünüz olay?

Ayağa kalkamam diye düşünmedim ama,babamı kaybetmem hemde ona taparken henüz 15 yaşındayken...

Sevgiyle...



17 Ekim 2009 Cumartesi

Nostalji...








İspanyol meyhanesinde bir kadın
Çığlık çığlığa şarkı söylüyor.
Belli yıkılmış bir kadın.
Hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı.
Zayıf, incecik elli, kalın dudaklı.
Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda;
Yüzümüz al al oluyor.
İçimiz hüzün dolu, kahır dolu,
Gözlerimiz kanlı..

16 Ekim 2009 Cuma

Herkesin kendi sesi var ..




herkesin kendi sesi var.
ince bir ses. harika bir ses. doyumsuz bir ses.
çekilmez bir ses. etkili bir ses.
ne önemi var.
ben, her sese göre bir şarkı, bir türkü, bir ezgi olduğuna
inananlardanım.
bu nedenledir ki, şu bet sesim
hiç bir zaman üzmedi beni.
sesimi güzelleştirmek için bir çaba da
harcamadım.
yalnızca bu sesin söyleyebileceği
ezgileri, türküleri
yaratmaya çalıştım.

(Ferit Edgü- Tüm Ders Notları'ndan)

(Resim dalgaları aşmak'tan bir çalışma)

13 Ekim 2009 Salı

Körleşme..

Mehmet Eroğlu'nun "Kusma Kulübü" romanında kör bir karakter vardır. Melek. Melek doğduğundan beri içinde yüzdüğü karanlıktan, parmak uçlarıyla dokunarak ve okuyarak çıkarken, çocukluğundan beri aşık olduğu kürt delikanlısını ele vermemek uğruna, parmaklarının ucu yakılarak yitirdiği gözlerini, ayak parmaklarının uçlarında yeniden edinir. Ve en güzel aşk şiirlerini okur.
Yaşadığımız körleşme, bir yerlerden ısrarla uç veren sevgiyi, neşeyi görmemizi mi engelliyor ?
Hangimiz "kör" üz ?
Aşık Veysel' in bir resmini çizerler."Bak" derler aşığa ;" çok güzel çizmişsin ama gözlerimi kapalı çizmişsin " der aşık resmin aşığına...
Derinden görme bu olsa gerek...
Kör olmayan ama görmeyen gözlere ithaftır.
dalgaları aşmak

10 Ekim 2009 Cumartesi

Ayrılık Sevdaya Dair




Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara surmuş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Her yerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettigim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir ani tek basına yasayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte her şey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genisliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır?
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çoktu denize
Yalnızlık çakmak tası gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mi hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek basına özgürlük ne ise yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu olu bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sigarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek aşkımız

Attila İlhan

Ölümünün 4.yılında Attila İlhan'a saygıyla...

8 Ekim 2009 Perşembe

Kedü ... (oğlumdan)





Onun ismi Kedü idi. Onu aslında el kadar iken o donem ekonomik durum nedeni ile evime aldıgım 3. ev arkadasım getirmisti. Normalde insanları bile sevmeyen bir insan eve bir kedi yavrusu getirmisti. Ben bu kediye kendimize bakamadıgımız ogrenci evinde nasıl bakacagımızı dusunurken, ev arkadaşım çoktan MSN de kızlara kediyi göstermeye başlamıştı. Kendisine oğlum ne yapacağız bu kediyi bari erkek getirseydin dediğimde aldığım cevap; "Ne olucak sokağa atarız en kötü kırarız boynunu" idi.
Söyleyeceğim şudurki, kedüyü eve getiren arkadaş o kediyi sadece 3 kere webcamine gösterdi bir kere bile okşamadı ve kiraya katkısı ne olusa olsun 1 ay içinde EVİMDEN si...... gitti. Kedü ise koynumda yatıyordu.
Gel zaman git zaman Kedü benim canım oldu. Öyleki kızarkadaşlarıma saldırmaya başladı kaltak. Ve ben her zaman onu seçtim çünkü insanoğlu beni aldatıyordu ama o asla.
Zamanımız çabuk tükendi yıllarımı geçirdiğim evimi boşalttım. İstikamet yurtdışı idi. Yanımda bir kedi taşıyamazdım. Ailemin evinde sosyopat bir köpek olmasa adresi belli idi ama Kedü ortada kalmıştı. Kaç arkadaşıma (özellikle kızlara) yamamaya çaliştım isede kendisinin manyaklığı (ki bebekliği, çocukluğu, gençliği aynı evde 10 dan fazla kedi ile geçen kuzenimin bile ben böyle kedi göremdim diye deklare ettiği) sayesinde ev sahibi yapamadık Kedüyü. Aklıma gelen son çare üniversiteme bırakmak oldu. Bu arada benim üniversitem çok kraldır (isim vermiyorum reklam olmasın) ayrıca kedi cumhuriyeti hühüm sürmektedir.Okulun her köşesi kedi maması doludur (Hocalarım sağolsun).
O evden kaçmak için kapıyı camı yoklayan kediyi evden çıkarmak için kollarım yara izi doldu. Arabanın içinde kedi resmen ağlıyordu. Benim ise gözlerimden yaşlar zaten akıyordu. Okula onu ilk bıraktığımda duyduğum miyavlamısını ilk defa göstermişti. Böyle bir hüzün, mutsuzluk ve RED miyavlamasına vurmuştu. O kadar çok üzülmüştümki 3-4 saat orada onunala oturdum. 15 dakika sabit duramayan Kedü kucağımda mıhlanmıştı sanki gitmiyordu. Yanıma yaklaşan erken kedileri onların 4'te bir olmasına rağmen kovalıyor kucağıma oturuyordu.
Orada o gün onunla ayrıldık. Onu o günden sonraki 2 ay sık sık ziyaret ettim ancak sürenün sonunda ben yoluma ülke dışına gittim. Onu bundan sonra ilk 10 ay sonra gördüm. Okulda geçirdiğim 2 saatin 1 saatini onunla geçirdim. Sadece mekanı ve beslenmelerini hatırladıkladıkları öne sürülen Kedü o kendine özgü uzuuuun miyavlaması ile beni karşılamıştı. Ama hikayenin asıl can alıcı noktası bu olaydan yaklaşık 13 ay sonra yaşanacaktı
Master Tezi ile ilgili işlerimi halletmek için vatanımda, yurdumda, en sevdiğim şehirde, üniversitemde idim (her nekadar en çok özlediğim ailem olsa da). İşte o, adama dokunan, olay o zaman oldu.
Tam bölüme giriyordum, alt dönemlerden ve master yaparken beraber ders aldığım (samimi olmasamda o zamanlar birbirimizin ismini bildiğimiz) bir arkadaş binanın dışında dikiliyordu. Kendisine selam verdim (karşılıkı versin ki ardından gidip halini hatırını sorayim), o ise beni görmezden geldi. Tam 13 ay bu binaya uğruyamamıştım. Bu olayın nedeninini bu olduğunu düşünüyordum. 13 ay uzun bir süre idi.
Tam o sırada bir ses duydum. “Mieieieieieieieieieiei”. Bu o idi “KEDÜ”. Beraber proje yaptığımız arkadaşım görmezden gelmişti ancak insanlar arasında nankör ilan edilen türden olan Kedü beni tanımıştı. Bana doğru koşa koşa geliyordu hemde onu sokağa (aslınd abizim üniversite sokaktan çok daha iyidir) bırakmama rağmen (hemde 13 aydır görmediğim halde). Koşa koşa geldi bacaklarıma sürünmeye başladı. Taşın üstüne oturur oturmaz atladı kucağıma deliler gibi mutlu idi (birde benim mutluluğumu düşünün). Ben o gazla arkadaşa bağırdım ; “Ulan gerizekalı şu okulda yer kaplıyorsun ama bir kedi kadar olamadın şerefsiz”. Arkadaş binbir özür ile yanıma geldi ise de küfürün 1 i 1000 para ile defolup gitti yanımdan.
En mutlu olduğum konu ise şu idi; Kedü semirmiş şişmanlamış irilerşmiş ve o bölgenin kralı omuş idi. Zaten piskopat ve saldırgan olarak yetiştirmiştim onu. Boşa gitmemişti çabalarım. Bizim okulda bir kedi sev bin tanesi etrafına toplansın ekmek var diye (dedimya okul kedi cumhuriyeti diye). Kedü yanaşan diğer kedilere bir girişti. Fareler gibi dağıldılar. Hatta kocaman izbandot gibi bir erker kedi gitti bir arabanın jantına dümdüz girdi korkudan. Kedüden gurur duydum. Ondan sonra 3 günde okulda idim ve kedü ile bayağı vakit geçirdim. Gördüğüm bölümümün önündeki bölgenin ağası olmuş (60-70 kedinin arasından ve kendisinin 2 katı büyüklüğünde erkek kediler varken). Ayrıca Garanti bankası bankamatiğine yuva kurup başka kedi sokmuyor. Çok sevindim durmunun benim öğrenci evinden iyi olduğuna, hemde onu böyle yetiştirdiğime.
2 Hafta içinde onu tekrar görmeyi umuyorum. Umarım saltanatı sürüyordur. Sürmüyorsada ben gider sağlarım saltanatı Kedü’me.

Şafak

6 Ekim 2009 Salı

Bulut ...



Kestik artık umudu
yağmurdan
yürek biçimini
alsa da gökyüzündeki
küçük bulut

Sunay Akın

4 Ekim 2009 Pazar

Suya atılan imza..(2)






Akışır çiçek
Anlamlanır renk
Devinen tablo biz
Ressam biz,
Fırça biz,
Kozmik bir plazmada
Yürümekteyiz hepimiz.

(Şerife Karaçayır'ın şiirinden)